sayedergisi
Sâye Dergisi  
  Ana Sayfa
  İletişim
  Sâye
  Şiir Hazinesi
  Türk Edebiyatı
  Sürgün Ruhumdan Alıntılar
Türk Edebiyatı
İlgililerin okuması ve en azından bir ön bilgi sağlaması rica olunur......

DEĞİŞEN ROMAN VE YENİ ŞEY-Mehmet FUAT'ın  UNUTULMUŞ YAZILAR adlı kitabından romanın değişimi hakkında eleştiri yazısı - yıl 1986- bir kesiti

Roman son yıllarda bir hayli ddeğişime uğradı bunu herkes görüyor. bu değişimin ana nedenlerini kısaca şu maddeler altında toplayabiliriz (Phyllis Bentley e göre);
1-Son yüzyıldaki yenilikler, ilerlemeler,ekonomik ve  ruhsal bunalımlar,
2- Sanatçının dünyayı uyandırmak, yani insanları bilinçlendirmek görevini yüklenmesi,
3-Freud ile öbür psikanalistlerin insanoğlunun daha önce bilinmeyen iç dünyasını ortaya çıkararak sanatçıya yönelinecek yeni sonsuzluklar sunmaları,
 Bentley'in bu tasnifine yer veren mehmet fuat yazısının devamında yine Bentley'in Klasik roman  ile günümüz romanı karşılaştırmasına yer veriyor ancak onu bazı yerlerde onaylamış olamsına rağmen bu konularda ona karşı çıkıyor ve klasik roman hakkındaki görüşlerini açıklıyor. Bentley'in klasik romanı sade , kalıpsal, tasvirler ve bilgi vermelerle olay akışının bölünmesi karşısındaki sert ve alycı tutumuna karşı Mehmet FUAT daha objektif duruyor ve şu önemli cümleyi kitabında bulunduruyor:
Klasik romanın kendi ölçüleri içinde yükseldiği yere, bugünün romanı daha erişemedi.

Romanın  değişip de şuan ismini veremediğimiz "başka şeyler" yakıştırmasını yaptığımız şekline Mehmet Fuat da şu yorumu yapıyor:
Geçen yüzyıl içinde en güzel, en eksiksiz örneklerini vermiş olan roman türü artık ölmektedir; bugünkü biçimiyle gittikçe kendinden uzaklaşmakta, yeni bir edebiyat türü yaratmaya doğru gitmektedir. Çağdaş roman adeta "yeni bir şey"in öncüsüdür.



MAKALE:

MEHMET AKİF’İN ŞİİRLERİNDE
“SAHTE MEDENİYETTEN HAKİKAT MEDENİYETİ OLAN İSLAM’A İNTİKAL”İN YANKILARI


 
BAYRAM ZIVALI
Türk Dili ve Edebiyatı
Yeni Türk Edebiyatı


MEHMET AKİF’İN ŞİİRLERİNDE “SAHTE MEDENİYETTEN HAKİKAT MEDENİYETİ OLAN İSLAM’A  İNTİKAL”İN  YANKILARI

Bu başlığı koymamdaki ana unsur Mehmet Akif’in
medeniyet ve medenileşme görüşü iddiasından ileri gelmektedir. Ve bu sebepten dolayı öncelikle medeniyetin tanımını, medeniliğin tarifini yapacağım.


    Medeniyetin sözlük anlamları: uygarlık, şehirlilik, bedeviliğin zıddı olan yerleşik yaşam tarzına mutabakat’tır. Aynı zamanda medenilik; şehirlilik, uygarlık, bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıfların tamamı anlamlarına gelmektedir.
             Medeniyet denilince akla tıpkı Akif’in şiirlerinde olduğu gibi ilk batı medeniyeti gelir. Batıdan kasıt nerdeyse tüm emperyalist ülkelerdir ve bunların başlıcaları yazımızın ileriki sahifelerinde de  belirteceğimiz  Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Almanya vb. devletlerdir.
     Akif Safahat’ın birçok yerinde Batı medeniyetinin ileri bir seviyede olduğunu belirtmiş ve bu medeniyetin olumlu, faydalı, gerekli özelliklerinden faydalanmamız gerektiğini, bu ileri medeniyetten alınacak unsurlar olduğunu sıkça belirtmiştir:

 Garb'ın eşyası,eğer kıymeti hâizse yürür
 Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür. [1]


            Akif’e göre Batı medeniyeti,maddi olarak kendini gerçekleştirmiş fakat manevi olarak varoluş sancısı çeken ve bu varoluş sancısını devletlerarası ilişkilerinde açığa çıkaran bir medeniyettir. Bu yüzden Batı medeniyetinin ilminden, tekniğinden istifade edilmeli ve fakat ilmin ve tekniğin paradigması bir hakikat medeniyeti olan İslam’ın yeryüzüne yaydığı bakış açısı olmalıdır:
 

Alınız ilmini Garb'ın alınız san'atini,
 Veriniz hem de mesâinize son süratini.[2]

Şeklinde örnekleri çoğaltabiliriz.


 Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün ehl-i alibin hayasız yüzüne!    
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün,
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!


Önceden de belirttiğimiz gibi Akif Batı’nın yalancı, sahtekar, iki yüzlü, utanmaz, güvenilmez, vicdansız ve acımasız olduğunu yinelemektedir.


  Hele i'lânı zamanında şu mel'un harbin
 "Bize efkâr-ı umumiyyesi lâzım Garb'ın


 O da Allah'ı bırakmakla olur" herzesini
 Halka iman gibi telkîn ile dînin sesini


 Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün! [3]

           Şair Batı’nın ilmi ve fikri ileriliğini ve bizimde bu ilimlerden faydalanmamız gerektiğini belirtse de yine aynı dikkatle bizleri uyarıyor ve batı medeniyetinin bize uymayacak veya bize ters düşecek, bizleri saptırtacak pozitivist ilimlerinin de olduğunu ve birçok yerde de bunun gibi faydasız ve hatta zararlı şeylerden uzak durmamızı onları almamamızı belirtiyor büyük bir haşmetle.


           Şair, Batı medeniyetini mimsiz medeniyet [4] olarak tarif etmekte ve bu durumu şöyle ifade etmektedir:


 Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım!
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım!


 Ne yapıp ye'simi kahreyliyeyim, bilmem ki?
 Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!..


 …


 Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar
 Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar!


 Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenâatle oyulmuş gözler!


 "Medeniyyet" denilen vahşete la'netler eder,
 Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!


 Süngülenmiş, kanı donmuş
nice binlerle beden!


 Nice başlar, nice kollar ki
cüdâ cisminden!


 Beşiğinden alınıp
parçalanan mahlûkât;


 Sonra, nâmusuna kurbân
edilen buncâ hayât!


 Bembeyaz saçları katranlara
batmış dedeler!


Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!


Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler


 Saç, kulak, el, çene,
parmak… Bütün enkâz-ı beşer!


 Bakalım yavrusu uğrar mı,
deyip, karnından,


 Canavarlar gibi şişlerde kızarmış
nice can!


 İşte bunlar o
felâketzedelerdir ki düşün,


 Kurumuş ot gibi doğrandı
bıçaklarla bütün!


 Müslümanlıkları biçârelerin
öyle büyük


 Bir cinâyet ki: Cezâlar ona
nisbetle küçük! [5]


 


            Balkan Harbi sırasında meydana gelen felaketler
karşısında şairin feryatlarından meydana gelen, Safahat'ın da 3. kitabı olan
"Hakkın Sesleri" adlı dokuz manzum tefsirin ikincisinde geçen bu
mısralarda, Batı medeniyetinin vahşetle ilgisi anlatılmaktadır. Batı medeniyeti
denen vahşet medeniyetinden bilim ve tekniği çıkardığımız zaman geriye kalan
insanlık dışı davranışlardır.Mehmet Akif haklı olarak İslam’ın verdiği insani
hassasiyet ve özgürlükle dile getirir Batı’nın hâlini. İlmi ve vicdani
yeterliliğe sahip olmasına rağmen bazen şair, Batı medeniyetinde gördüğü
yetersizliği hakaretlerle dile getirir. Bunun nedeni yaşananlar ve yazılan
tarihtir. Çanakkale’de esir düşen Müslüman-Türk’lere zulmedilmiştir. Dönemde
yaşanan savaşlarda yüreğin kaldıramayacağı sahneler izlenmiştir. Akif’in ilmi
ve vicdani yeterliliğe sahip olmasına rağmen Batı medeniyeti karşısındaki
hakaret içerikli sözlerin sebebini bu noktada buluyoruz...


 


 


            Akif’e göre medeni olmak için bilim ve teknikte
üstünlük yegâne bir yeterliliğin ifadesi değildir. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi bilim ve tekniği tahric edeceğimiz Batı medeniyetinden arda kalan
şunlardır:


 


Fransız'ın
nesi var? Fuhşu, bir de ilhâdı


Kapıştı
bunları "yirminci asrın evlâdı!"


 Ya Alman'ın nesi var zevki okşayan? Birası,


Unuttu
ayranı, ma'tûha döndü kahrolası,


 Heriflerin, hani, dünya kadar bedâyi'i var;


 Ulûmu var, edebiyatı var, sanâyi'i var.


 Giden birer avuç olsun getirse memlekete;


 Döner muhîtimiz elbet muhît-i ma'rifete.


 Kucak kucak taşıyor olmadık mesâvîyi,


 Beğenmezsek, "medeniyyet!" diyor,
inandık, iyi!


 "Ne var biraz da ma'ârif getirmiş olsa...
desek;


 Emîn olun size "hammallık etmedim?"
diyecek.[6]


 


 


           Akif’in bulunduğu dönemde propagandası yapılan
medeniyetten anlaşılan ; “dünyada hüküm süren gücün -ki bu güç medeni olduğu
için güçlüdür(!)- seviyesine ulaşmak, bu medeniyetin yaşam tarzını, maddi ve manevi kültürünü yaşamak” şeklinde
algılayış tarzı hakim olduğu için Akif, ilkin Anadolu Müslümanları ve sonra
diğer coğrafyalarda yaşayan Müslümanları İslâmî bir uyanışa çağırıyor ve Batı
medeniyetinin ikiyüzlülüğünü, yamyamlığını ortaya koyuyordu:


 


Garb'ın
âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;


 Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.


 Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,


 "Medeniyyet!" dediğin tek dişi
kalmış canavar?[7]


 


 


           Akif’e göre İslami kaynaklara dönülerek
dünyaya nizam verme uğraşısıyla asıl medeniyete ulaşılabilecektir. Bunun için
de idealin fiil hale gelmesi gerekir: 


Süveyş'i
yardı herif... Akdeniz'le Şab Denizi


 Bitti. Öyle ya, bizler de kendi fikrimizi


 Çıkarmış olsak eğer, şimdi, kuvveden fi'le,


Kucaklaşır
medeniyetle din tamamıyle.[8]


             Akif için bir
aksiyon adamı diyebiliriz. Gerek Dünya’nın siyasi durumundan haberdar olması,
gerek Doğu’da ve Batı’da gezmesi onun aksiyon yönünü teşkil eder. Şiirlerindeki
nasihat ve tavsiye tarzında zuhur eden aksiyon yönü say’e yönlendirici bir
mahiyet arz eder. Sürekli faal olmakla bizde var olan manevi medeniyeti maddi
yönümüzü güçlendirerek dünyanın yaşam
tarzı haline getirebiliriz. Bunun için de say’ / çalışma / fail olma gerekir


Taklitle ulaşılan kültürel
havzanın yerleşmiş bir medeniyet olamayacağını  ve asıl medeniyetin İslam’ın yeryüzünde bir
inkılap tarzında ortaya koyduğu medeniyetin, Türk milletinin hafızasında
kökleşmiş olan İslam medeniyetinin gerçekliğine dönülmesini ortaya koyarak
dinin medeniyete engel olan bir şey değil; aksine medeniyetin ta kendisi
olduğunu şöyle vurgular :


 


 


Medeniyette tealisi umûmen Şark'ın


Yalınız bir yolu ta'kib ederek kabildir;


Başka yollarda selâmet gözeten gafildir.


Bakarak hangi zeminden yürümüş Avrupalı,


Aynı izden sağa, yâhud sola hiç sapmamalı.


Garb'ın efkârını mâl etmeli Şark'ın beyni;


Duygular çıkmalı hep aynı kalıptan; yâni:


İçtimâi, edebî, hâsılı her mes'elede,


Garb'ı taklid edemezsek, ne desek beyhude.


Bir de din kaydını kaldırmalı, zira o belâ,


Bütün esbâb-ı terakkimize engel hâlâ[9]


 


             Sonuç olarak
Akif, Batı Medeniyetine ilmi, fenni ve
bilimsel olarak saygı duymasına ve örnek almasına karşın her türlü şekilde
etraflıca İslam Medeniyetinin savunucusu olmuş ve gerekliliğine defalarca vurgu
yapmıştır ve Müslümanlara adeta öğütlemiştir. Batının korkunç yüzüne de değinen
şair her ne kadar Müslümanlıktan, İslam’dan uzaklaşmış olan Müslümanlara ve
Türk milletine eleştirel atıflarda bulunsa da onlardan umutludur ve bu umudunun
vücut bulması için çabalamaktadır.


             Akif batı medeniyetinden ilmi, fikri,
fenni ve bilimsel bakımdan geri kalışın sebeplerini İslam’da arayan ve İslam’a
yaslayan gerici zihniyetlere karşı başta yedi cihanı tesiri ve himayesi altına
almış Osmanlı İmparatorluğunu örnek göstererek İslam’ın medenileşme bakımından
toplumumuz ve Müslümanlık açısından zaruri görmüş ve bu görüşünde de haklı
çıkmıştır.


 


 


 


KAYNAKÇA


 


 Devellioğlu Ferit: Osmanlıca-Türkçe Ansi
klopedik Lügat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara.


 


Ersoy, Mehmet Akif, (1990): Safahat ,
haz: M Ertuğrul Düzdağ, Kültür Bak. Yay., Ankara.

 





Sâye Dergisi  
   
614 ziyaretçi (822 klik) Bilgi meraklısı uğradı..
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol